The Human Stain / İnsan Lekesi
The Human Stain / İnsan Lekesi
Tür:Dram
Yıl:2003
Açıklama:Bir leke, bir iz, bir damga bırakırız... Var olmanın, burada olmanın tek yolu budur...
Philip Roth, The Human Stain
Philip Roth'un Pulitzer Ödülü alan ünlü romanında sinemaya uyarlanan film Coleman Silk'in(Anthony Hopkins) hayatını anlatıyor.
Genç ve gelecek vadeden bir öğrenciyken ilk aşkı Steena (Jacinda Barret) onun hakkındaki bir sır yüzünden mahvolmuştu. Yıllar sonra itibar gören bir profesör olduğunda ise kariyeri asılsız bir suçlama sonucunda enkaza dönmüştü. Şimdi ise esrarengiz bir yabancı olan Faunia (Nicole Kidman) ile skandal denebilecek bir ilişki yaşıyor ve bu ilişki onu erotik bir yeniden uyanışla geçmişine geri götürüyordu. Onu yeniden hayata döndüren tutkusu Faunia'nın eski kocası (Ed Harris) tarafından tehlike olarak karşısına dikilecekti. Coleman çok geç olmadan gerçek kimliği ile yüz yüze gelmek zorundaydı.
1998 yılında Clinton -Lewinsky skandalının en ateşli günlerinde geçen The Human Stain, bir Amerikalı'nın hırslar, bireysellik, hilekarlık, bir başka insan için yanıp tutuşmak, kimlik ve özgürlük arayışları, ırk ve önyargılar, duygusuzlaşmak, sevginin yitirilişine dair gelgitlerini en yalın hali ile ortaya koyuyor. Film özünde bir adamın kendisini yeniden keşfetmek için benliğine yaptığı yolculuğu anlatırken, bir yandan da geçmişinden kaçışını ve inkar ettiği gerçekleri biriyle paylaşmak için duyduğu derin isteği vurguluyor. Filmin başrollerini Oscar Ödüllü oyuncular olan Anthony Hopkins ve Nicole Kidman ve Oscar'a aday gösterilen Gary Sinise ve Ed Harris paylaşıyorlar. Filmin yapımcılığını Tom Rosenberg ve Gary Lucchesi üstlenirken, yönetmenliğini ise Kramer vs. Kramer, Nobody's Fool, Places In The Heart gibi filmleri ile Oscar Ödülü kazanan yönetmen Robert Benton yapmış.
2000 yılıda Philip Roth savaş sonrası Amerika'yı anlatan üçlemesinin son kitabını piyasaya sürdü. American Pastoral(Pulitzer Ödüllü ilk kitabı) ve I Married A Communist'in ardından The Human Stain adlı eseriyle eleştirmenlerin hem alkışlarını hem de büyük tepkisini aldı. Kitap 2001 yılı PEN /FAULKNER Ödülü'ne layık görüldü. 1990'ların Başkan'lığa yapılan gizli suçlamalarının ve dedikodularının gündemi meşgul ettiği günlerde, The Human Stain Coleman Silk'in kendisini tuzağa düşüren unutmak istediği ve aslında pek de umursamadığı geçmişi ile yüz yüze gelişini anlatıyor. Herkes tarafından saygın bir Yahudi vatandaş ve iyi bir eş olarak tanınan Silk'in geçmişi aslında hiç kimsenin bilmediği kadar karmaşıktır. Başka özelliklerinin ötesinde Silk yalanlardan ördüğü bir peçenin gerisinde saklanmaktadır. Köklerinin geldiği Afrika'li ailesinin varlığını gizleyerek kendisine özgürlük getirdiğini düşünmüştür yıllarca. Başka türlü kişisel özgürlüğüne ulaşma imkanı yoktur.
Kitabın başlığı her insanın ne yaparsa yapsın bir iz bıraktığına işaret ediyor. Irkı ile, tutkuları ile, bilerek ya da kazara bir daha silinmeyecek izler bırakıyoruz. Coleman için bu iz yıllardır taşıdığı bir aldatmaca ve sırdan başka bir şey değildir. Philip Roth filmin ve kitabın ismi için şunları söylüyor: "Biz insanların içinde aslında mükemmel olmayan bir yan olduğuna çok güzel işaret ediyor diye düşünüyorum. Katolikler buna ilk günah diyorlar sanırım. Yani insan neslinin var olmasını sağlayan ilk ve temel günah." Yönetmen Benton ise :"Bence insan lekesi her şeyin üzerinde bıraktığımız bir iz. Biz anlatmak istemesek de bıraktığımız bu iz bizim yerimize şahitlik edecek ve bizi ele verecektir. Başka şansımız yoktur ve bu sadece insanlara özgü bir özelliktir." Diye açıklıyor. Roth romanı yazmaya kendi kendini yaratan bir Amerikalı düşüncesinden etkilenerek karar vermiş. "Beni en çok etkileyen Coleman Silk karakteri olmuştu. Çok genç yaşında önemli bir karar vererek tüm biyografisini yaratmıştı. Ama tabii ki böyle bir kararın bedeli büyüktü. İnsanın kendisine karşı olan azmi kendi trajedisinin başlangıcıdır." Roth'un bu romanı yazma fikri 1950'lerin ortasında Şikago'da öğrenciyken doğmuş."Birlikte olduğumuz arkadaşlarımızdan bazıları zenciydi. Ve birinin annesi bana bazı akrabalarından söz etmişti. Tüm aileyi ve geçmişlerini geride bırakarak bir daha asla bir zenci olduklarını hatırlamayan, geçmişlerini ve varlıklarını reddeden insanlar...Bu kendini yeni bir kişiliğe transforme eden, yeni bir keşif gibi her geçen gün yenilenen insanlar kaderlerinin dışında bir alternatif arayışı içindeydiler. Böyle biri olabilmek çok güçlü bir kişiliği ve isteği gerektiriyordu." Roth Coleman'ı her zaman için çok büyüleyici bir karakter olarak görmüş. Belli bir politik ve sosyal durumdan sivrilmek için bir insanın gelebileceği en uç noktada olduğunu düşünen Roth" Filmde Coleman'ı ırkının kimliğini saklamaya çalışırken fakat aynı zamanda bunu tarif edemezken buluyoruz. Aslında anlatmak istediği kayıtsız bir özgürlük duygusudur. Ve bir insan olarak alınabilecek en büyük riski varlığını hiçe sayarak ve bağlı olduğu kimliği yok ederek ortaya koyuyor." Diye açıklıyor.
Tarihsel olarak Roth Coleman Silkin hikayesinin bir çok Afrikalı Amerikan vatandaşının benzer şekilde başına geldiğini de vurguluyor. Bu hikaye benzerlerini 1945'te hemen savaş sonrasında bir çok insan yaşamıştı. Amerika o zamanlarayrımcı bir ülkeydi. Coleman'da kararlarını İnsan haklarının ilanından önce almıştı. Sanırım bir çok Amerika'lı da benzer kararlar alarak geçmişlerini silmeyi yeğlemişlerdi. Irk geçişleri terimi geleneksel olarak sosyal kimliğini değiştirmeye ve Afrikalı Amerikalı olmaktan beyaz Amerika'lı olmaya verilen addı. Fakat yıllar boyunca kullanılan bu terim zamanla anlamını geliştirdi. 19uncu yüzyılda köleler için geçiş bir hayatta kalma tekniği olarak düşünülürken insan oğlunun zalim doğasını aşabilmek için modern çağda bilinmeyen ve taboo olarak düşünülen tekniklerle devam etmiştir. Irk geçişleri uzun yıllar boyunca Amerikan edebiyatına konu olmuş hatta 1880'lerde Mark Twain'in skeçlerinden birinde kullanılmıştı.Diğer edebi eserlerin yanı sıra Jesse Redmon Fauset' in Plum Bun ve Nella Larson'un Passing adlı kitablarının kahramanları da ırk değişimi yaşayan Amerikalılardı. Lakeshore Entertainment şirketinin başkanı olan Garry Lucchesi roman ve film ahkkında şunları söylüyor: BU projeyi alarak oldukça büyük bir riskin altına girmişik. Sanırım gelmiş geçmiş en zor adaptasyonlardan biri olacaktı. Öncelikle de kitabı doğru şekilde senaryolaştırabilecek bir senarist lazımdı. Nick Meyer ajans başkanlığı yaptığım yıllarda müşterilerimden biriydi ve ilk aklıma gelen isim o oldu. Çalışması hepimizi şaşkına çevirecek kadar mükemmel olmuştu. Hele de Anthony Hopkins, Nicole Kidman, Gary Sinise ve Ed Harris'in oyunculukları ile pekişince bence harika bir iş yaptık. Americanın en özel yazarlarından biri olan Philip Rothun ilk basılan kitabı Goodbye Columbus, sinemaya 1969'da uyarlandı. Filmin başrollerini Richard Benjamin ve Ali MacGraw paylaşmışlardı. Üç yıl sonra dördüncü kitabı olan Portnoys Complaint yine Benjamin'in oyunculuğu ile sinema seyircisiyle buluştu. Ödüllü çalışmaları arasında The Counterlife, Operation Shylock,
Sabbaths Theater ve Patrimony'i sayabileceğimiz yazarın tüm kitapları oldukça tehlikeli bir dille seks, ölüm, politika ve ahlakı tartışıyordu. Temaların, karakterlerin ve Roth'un bakış açısı son yıllarda film yapımcılarının ve yönetmenlerinin aradığı yap bozları besleyecek kadar güçlüydü. Fakat Oscar-ödüllü yazar ve yönetmen Robert Bentonın özgün bakış açısı ve duyarlılığı ile birleşince son 40 yılın hikayesini zamandan bağımsız sinema perdesine taşımak mümkün olabildi. Benton film için şunları ekliyor: Coleman harika bir karakter, ama çok derin hataları olan bir insan.Bizim yapmamız gereken ise onu sevilebilecek bir adam olarak gösterip işlediği suçları mazur göstermek olacaktı. Roth ise Hopkins için şunları söylüyor: Coleman Silki o inanılmaz gücü, konsantrasyonu , ilgi merkezi hayatını, kurnaz ve akıllıca sert davranışlarını yadsıyarak tanımak mümkün değildi. Bütün bunların var olduğu bir oyuncu da yalnızca Hopkins'ti. Her ne kadar kişilik ve geçmiş olarak Silk ve Hopkins'in benzer hiç bir yanı yoksa da Hopkins o ana kadar kendisini her hangi bir ulusa bile ait hissetmediğini açıklarken Silk karakterinin ırkçılıktan ve bağnazlıktan kurtulamak için herşeye katlanan ve "Bir insan olmak istiyorum, herhangi bir insan ve yapmak istediklerimi kimliğimi sorgulamadan yapmak istiyorum" derken kendisine çok benzediğini söylüyor. Seks tarih içinde ülkelerin yıkılmasına , politikacıların yok olmasına sebep olan çok büyük bir güçtür. Film genç bir kadınla paylaşılacak sırların ve onun yaşlı bir erkek üzerinde uyandırabileceği yeniden doğuşu işlemekte de oldukça yetkin davranıyor. Özellikle de Silk yaşında bir erkeğin o güne dek kurduğu ve yaşattığı çok özel hayatını allak bullak edebilecek bir gücün ancak Kidman kadar güzel ve seksi bir kadında var olabileceğini düşündürüyor. Kidman bir roman uyarlamasında rol almaktan çok mutluydu. Daha önce de Virginia Woolf u canlandırdığı The Hours filmi ile bu koudaki başarısını kanıtlamış olan oyuncu, özellikle Robert Benton ile tekarar bir araya gelmekten ve Anthony Hopkins ile aynı projede olmaktan büyük mutluluk duyduğunu söylüyordu.
"O benim ilk aşkım değil, en büyük aşkım da değil... ama benim son aşkım..." Coleman Silk Nathan Zuckerman rolü oldukça zordu. Çünkü o Amerikan edebiyatının en tanınmış araştırmacı karakterlerinden biriydi. Roth'un romanlarında çok kilit bir rolü üstlenir fakat Roth'un kendisi değildir.Bence bu oldukça akıllı ve ilginç adamı Gary Sinise mükemmel bir şekilde beyazperdeye aktardı. Diyor Benton.
THE HUMAN STAIN için gerekli görsel ögeleri sağlamak için Benton son yıllarad birlikte çalıştığı görüntü yönetmeni Jean-Yves Escoffier (Good Will Hunting, The Cradle Will Rock,) ve yapım tasarımcı David Gropman (The Cider House Rules, Chocolat, The Shipping News) ile bir araya gelmiş... İkilinin baş etmesi gereken en büyük güçlük son 40 yılda Amerika'nın fiziksel değişimlerini filmde hissettirebilmek olmuş. Filmin yapımcıları filmi iki bölümde çekmişler: İlk bölüm Massachusetts'de geçen Coleman Silk'in karanlık geçmişini anlatan 1940'ların East Orange, New Jersey çekimleri olmuş.Ekip bu çekimler için Williamstown'daki Williams College'i mesken edinmişler. Coleman'ın çocukluğunun geçtiği ev için ise Quebec'de iç ve dış mekan çekimleri yapabilecekleri Coloniel tarzda bir ev seçilmiş. Bir diğer çekim seti ise Nathan Zuckermanın yaşadığı orman içinde bir klübe olmuş.Montreal'de göl kıyısında bir evde yapılan çekimler, karakterin özelliklerine uygun olarak dizaynm edilmiş. Filmin görüntü yönetmeni Jean Yves Escoffier, Nisan 2003'te öldüğünde yapımcı Lucchesi'nin dediği gibi: Çok özel görüntüler, çok seçkin ve Coleman'ın kişiliğine yakışır sertlikte ve güzellikte bir film bırakmıştır.